27 Mart 2008 Perşembe

aaa padon yaa sosuk iniyo buudan:)hayyet biişey :)

yağmurlu,fırtınalı bir istanbul sabahında öğlene doğru daha da artan yağışa rağmen saat 13'de evden çıkmamıza rağmen ve üç vasıta değiştirerek kliniğe ulaştığımızda saat 3'e geliyordu. ikimiz de çok ıslandık ama gülerek bindik otobüse...
ırmak beni yol boyunca çok güldürdü.neler yapmadı,neler :))şarkılar mı söylemedi, türlü komiklikler mi yapmadı, bilmiyorum ki hangisini anlatayım...önce "benim annem,güzel annem" şarkısını söyledi, sonra da "delisin,delisin...ahh kalbim ben senden çok çektim..." nasıl da güzel söylüyor ve gülüyordu...arada da aklına geldikçe "göz doktoruna gidelim anne, ben onu çok seviyooum" "hiç ağlamam anne" diyor sonra da kaldığı yerden devam ediyordu.
kliniğe ulaştığımızda sevgili doktorumuz bizi bekliyordu.biraz zahmetli de olsa muayenemiz sonuçlarımız olumlu çıktı ya da ben öyle anladım.zira ırmakçım, kulağımın yanında sürekli ama hiç susmadan "kaykaya gidelim anne, kaykaya gidelim anne" diyor ve bir yandan da doktorumuz sonuçları anlatıyordu,benim halimi bir düşünün :)zordu ama keyifliydi de, ne yalan söyleyeyim...
klinikten çıktıktan sonra vapura bindik, inerken artık o kadar yorulmuştum ki,"aşkım seni kucağımda taşımasam, elinden tutsam, yavaş yavaş insek birlikte" dediğimde hiç tereddüt etmeden "tamam anne, eveet" dedi...biz de yoğunluk biraz azalınca yerimizden kalkıp basamaklara yöneldiğimizde yine de kalabalikta çok küçük kaldığı için,o minicik hanımefendi "aaa padon yaa sosuk iniyo buudan:)hayyet biişey :)"demez mi?! hem şaşırdım, hem güldüm,balıkçıya kadar da aklımıza geldikçe güldük.
biz,ikimiz dışarıda olduğumuzda mutlaka balık yemeye gideriz.alışkanlık oldu bizde.ırmak balığı çok seviyor,ben de :) ve balık lokantasındakiler de ırmak'ı bebekliğinden beri tanıdıkları için ırmak orada hiç sıkıntı yaşamıyor.içeri girdiğimizde ırmak'ın sevdiği şarkı da çıkınca radyoda keyfine diyecek yoktu;hem dans etti, hem balığını yedi,hem de diğer masadakilerin hayranlık dolu bakışlarında koca bir alkış aldı :)ben utandım biraz ama,çocuk işte...dans etmek için yer,zaman,ortam tanımıyor;sokakta, alışverişde,evde,her zaman dans edebiliriz,böyle de bir yeteneğimiz var..:)
güzel bir günü noktaladığımızda damağımızda o günün lezzeti kaldı...güzeldi,herşey çok güzeldi:)

18 Mart 2008 Salı

bu sabah

önce uyandık,saçlarımız tarandı,gözlüğümüz takıldı,çoraplarımız sorunsuz giyildi;zira salyangoz diğer adıyla sandelyegozlu çoraplarımızı cuma günü balkuşumla beraber aldığımızdan sevinçle giyildi,ama yine "anne sen bugün işe gitme, hiç gitme" ile bu mutluluk tablosu gölgelenmeye başlamıştı ki imdadımıza, yağmur damlacıklarının bendeki heyecanı koştu...
ben doğa olayları karşısında öyle heyecanlanıyorum ki bunu da bebişlerimle paylaşıyorum.bak annecim,yağmur yağmaya başladı,camlara vuruyor, nasıl da güzel bir sesi var" dediğimde,biraz sakinleşti,biraz yağmuru izledik,benim işe gitme meselemi unutmadı tabii ki...
zaman daralmaya ve benim de servise yetişmek için koşarak evden çıkma zamanım gelince "tamam o zaman, pencereden bana bakın siz,ben dışarıdan yağmurun altından size el sallayacağım "dediğimde çok sevindi...ve benim yağmur altında hem koşmam hem de el sallamam o kadar çok hoşuna gitti ki, sanırım bugünü de ağlamadan atlatmış olduk.percerede ağzı kulaklarında bana gülüyordu, gördüm...ben ıslandım, o güldü,ama çok heyecanlı,komik ve güzeldi :)
dışarıdan bizi/beni izleyenler "bu kadın delirmiş olmalı" demişlerdir. olsun varsın, desinler,yağmurla dans etmek, benim balkuşumu mutlu etti ya, bir daha ki sefere onunla birlikte dans ederiz, daha da eğleniriz,yağmurun tınısına kahkahalarımız karışır,hem ıslanırız hem de mutluluktan sarhoş oluruz, olmaz mı:))olur, hem de çok güzel olur :)

kızım/kızlarım evde kaldı,ben servise bindim,radyoda mfö çalmaya başladı...saklanmaya çalıştım gözlüklerimin ardına, ama olmadı...sadece ben,yağmur ve müzik olmalıydı yaşamımda o anda,bir de boğazın derin deli mavisi...kapattım kendimi bir süreliğine dış dünyaya ta ki o yalınlık kayboluncaya dek..ama keyifliydi bu sabah, tek eksik,ince belli cam bardakta demli çay ve wolf dü...
"bu sabah yağmur var istanbulda
gözlerim dolu dolu oluyor bilinmez niye
anne sözü dinler gibi masum
ağladım bu sabah
günler dayanılmaz oldu, senden uzak olunca
martılar mahzun oldu, onlar bile ağladılar
şarkılarda düşünmek seni bana getirmez ki
seni bana getirmez ki
seni bana getirmez ki....

17 Mart 2008 Pazartesi

kızım büyümüş de haberimiz yok:)

benim balkuşum artık pijamasının altını kendisi, bizden yardım almaksızın giyebiliyor.
boncukları ipe dizebiliyor...
ve sorguluyor:) neden,niye diye sorular soruyor ve bu durum benim o kadar çok hoşuma gidiyor ki, o sordukça hem o soruları nasıl oluşturuyor diye seviniyorum hem de şaşkınlıktan nasıl yanıt vermenin doğru olacağı konusunda tereddütler yaşıyorum.
ayrıca şarkılarımız var,öğrendiğimiz ve bize öğretilen...
balkuşum büyümüş de bize şarkı öğretiyormuş...
sen doğduğun andan itibaren bize o kadar çok şey öğretiyorsun ki,seve seve yeni şeyleri de öğreniriz :)
sevgilerimiz daima seninle anneciğim :)

6 Mart 2008 Perşembe

8 mart dünya kadınlar günümüz kutlu olsun

zor zanaatmış kadın olmak, anne olmak...dik bir yokuşu ağır ağır çıkmak.
zaman gelir nefessiz kalırız mutluluktan, zaman gelir tüm dış dünyaya kapatırız kendimizi-içimizi acıtan gerçekler karşısında...
zaman gelir kimse anlamaz bizi,zaman gelir biz anlamayız kimseyi,
inişli ve çıkışlı da olsa duygularımız, aynı değil miyiz özünde?

bahar gelir uçarız havalara,çiçek-böcük derken,yayılırız dünyanın dört bir yanına...mor inci taneleri takarak yakamıza,

her tepkimiz anlamlıdır, her haykırışımız bir isyan...

rimelli,allıklı, pudralı,rujsuz kapıyı açmayan incik boncuklu, her yanı süslü ya da sade,
hızmalı, halhallı,saçı uzun, saçı kısa...
bizi biz yapan herbirimiz değil miyiz?

keyifli, sağlıklı ve tadına vara vara şu kısacık ömrümüzde tüm mutlulukların sizinle birlikte olmasını dileriz.
dünya kadınlar gününüzü en içten dileklerimizle kutlarız...
annem ve ben...

5 Mart 2008 Çarşamba

8 mart a 3 gün kaldı

Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.

kuzum hastalandı

dün gece yarısı kusarak uyanan kuzucuğum iki gündür alev alev yanıyor.düşmüyor ateşimiz birtürlü...ama biz inatçıyız,inat edip düşüreceğiz ateşimizi...sonra yine sokaklarda olacağız...