Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?"
18 Ocak 2008 Cuma
Yarın benim kızımın doğum günü
benim güzeller güzeli kızım yarın 3 yaşını dolduracak. bizim için geçen dolu dolu koskocaman 3 yıl...
iyi ki doğdun annecim, iyi ki varsın bebeğim,
sağlıkla,mutluluk ve huzur dolu yıllar geçirmeni temenni ederim.
sevgilerim her zaman seninle olacak minik kuzum benim :)
anneciğin...:)
sema,
iyi ki doğdun annecim, iyi ki varsın bebeğim,
sağlıkla,mutluluk ve huzur dolu yıllar geçirmeni temenni ederim.
sevgilerim her zaman seninle olacak minik kuzum benim :)
anneciğin...:)
sema,
Hoşgeldiniz Bebek Kar Taneleri
çın çın, çın çın , çın çın...anne kar tanesi, başında tüylü kırmızı şapkası, fırfırlı kırmızı-beyaz çizgili pijaması, kırmızı pon ponlu patikleri , elinde gümüş çıngırağıyla tüm bebek kar tanelerini uyandırmaya başlamıştı. hiçbirisi de uyanmak istemiyor, gözlerini açıp, yan tarafında yatan kardeşine bakıyor ve tekrar şeffaf örtünün altına girerek uyumaya çalışıyordu. ama anne kar tanesi bu durumu hemen farkediyor ve tekrar yanlarına gidip uyanıncaya kadar çın çın, çın çın çıngırağı başlarında sallıyordu....nazlana nazlana yumuşacık pembe-beyaz pamuk yataklarından gerine gerine uyanan, yataklarından kalkan bebek kar taneleri önce bir güzel esniyor, ağızlarını daha kapatamadan ağır adımlarla kapının önünde sıraya giriyordu.
...ve kapının önünde el ele tutuşan bebek kar taneleri mutlulukla gülümseyen kardeşlerine ve annelerine bakıp hep bir ağızdan “hazırız” diye bağırdılar. öyle bir bağırdılar ki, anne kar tanesi sıçradı...ayağı kaydı, öne doğru gitti- geldi, rüzgarda sallanan yeşil bir yaprak gibi, öyle bir sarsıldı ki, hani neredeyse dışarıya uçacaktı...bıııırrrrr, dışarısı ne kadar da soğuk bugün, dedi, ve vücudunun bu kadar sarsılmasına ve tekrar dengeyi bulmasına “hah hah hah hah, az daha düşecektim” dedi ve bir kahkaha attı...
bu durumu gören bebek kar taneleri hep bir ağızdan kahkahalarla gülmeye başladılar. anneleri yeni bir oyun oynatacaktı herhalde onlara..bıııırrrr dediler hep birlikte..bırrr ... bırrr...gülüyor, mırıldanıyor ve vucütlarını öne arkaya sallamaya, ahh sanki düşecekmiş gibi irkiliyorlardı... annelerini taklit etmekten öyle çok hoşlanmışlardı ki, yüzlerine al al renk gelmişti.
anne kar tanesi, hepsini uyandırıp uyandırmadığını son bir kere kontrol ettikten sonra “el ele tutuşmayanlarımız var, haydi el ele tutuşalım bebeklerim” diyerek, tatlı yumuşacık sesiyle bebek kar tanelerine sesleniyordu.
hemen hemen bir yıldır bu anı bekliyorlardı. toprağa, balığa, çiçeklere, ağaçlara su verme zamanı gelmişti. artık hepsi özgür olacaklardı.
“bebeklerim, mutlu kar tanelerim...bir yıldır pembe-beyaz pamuk yataklarınızda, şeffaf örtünüzün altında uyuyorsunuz. yeryüzünde bizi bekleyen, bizi evlerine konuk etmek isteyen dostlarımız var ve onlar bizi öyle sabırsızlıkla bekliyorlar ki, geldiğimizi görünce sevinçten ne yapacaklarını şaşıracaklar...vakit geldi, şimdi el ele tutuşarak, hep birlikte aşağıya ineceğiz. siz bugün, özgür olmanın tadına varacaksınız.öyle keyifli olacaksınız ki içiniz ısınacak ve bir damla kar tanesi olarak soğuktan teni kurumuş bir ağaç gözdesiyle karşılaştığınızda onun tenini yumuşatacak, canı sıkılmış suda öylece kıvrıla kıvrıla dolaşan mavi-sarı balığa can verecek, kar tanesi olarak yanına geldiğinizi görünce sizinle oynamaya başlayacak ve o eski can sıkıntısının yerini oyun oynama keyfi alacaktır.
çatlamış ellerine , yüzüne bakarak yolumuzu gözleyen toprak ana, bizim kendisine doğru geldiğimizi görünce önce minik tohumları, sonra çiçekleri ve kuşları, üzerinden geçmekte olana çocukları bu durumdan haberdar edecek ve mutlu mutlu bize gülümseyecektir. haydi bebek kar tanelerim benim, ben üç dediğimde hep birlikte gülümseyerek aşağıya atlayalım, bir daha ki sene tekrar buluşmak üzere ayrılalım” diyen anne kar tanesi mutluluk göz yaşlarını silerek “bir-iki ve üç” dediğinde, sıradaki ilk kar tanesi kapıdan adımını atıp, aşağıya inmekten ürtktü önce. salına salına inecekti halbuki. misss gibi özgürlük havası alacak, denizin-gölün-ırmağın-mavisiyle buluşacaktı. heyecanlandı bunları düşününce. kimbilir kime merhaba diyecekti. denizde, mavi suların berraklığında kıvrıla kıvrıla yüzen sarı çizgili balığa mı, yoksa siyah, parlak gagasındaki mamayı bebeğine götürmeye hazırlanan açtığında kocaman olan siyah-beyaz kanatları parlak, pençeleri merhaba der gibi gergin ve nazik anne kuşa mı? Yoksa mini mini pisi kediye mi? bu sırada arkasında birikmiş kalabalığa takıldı gözleri ve adımını attı...
iri mavi gözleriyle pencereden dışarıya bakmakta olan çocuk, mavi-sarı balık, toprak ana, ağaçlar, bebeğine mama götürmekte olan anne kuşlar, öyle heyecanlandılar ki gördükleri karşısında sanki pamuk tarlası şöyle bir silkinmiş ve başlarına iri taneler göndermişti...oysa ki gelenler, bir yıldır yolunu gözledikleri bebek kar taneleriydi...özgürlüğün tadına varmış ve bunun keyfini yaşamakta olan bebek kar taneleri...
bir süre sonra, yine aynı pembe-beyaz yataklarında buluşacaklarını, şeffaf örtülerinin altında yatacaklarını ve kardeşleriyle tekrar buluşacaklarını düşünüp, el çırpıp, dans ederek sevinçli şarkılar söyleyerek konuk olacakları davetli oldukları yerlere ulaşmaya çalışan bebek kar taneleri...
hoş geldiniz bebek kar taneleri, sefalar getirdiniz, mutlu ettiniz bizi dedi, iri çınar, gür sesiyle, ne zamandır bugünü bekliyorduk, çok ama çok sevindik geldiğinize, iyi ki geldiniz, iyi ki varsınız, siz olmasanız kim bizim kuruyan tenimizi yumuşatacak, bir damlacık su verecek, kim çocuklarımıza çılgınlar gibi etrafımızda dolaşarak kar topu oynatacak,kızakla kaydıracak, anne kuşların bebek kuşlarına gagalarında billur bir tane götürmesini sağlayacaktı ,ya balıklar, sudaki baloncuklarla oynamaktan sarhoş oldular, ya topraktaki karıncalar, ya onlar ne yapacaklardı,şimdiden su saklamazlarsa yazın susuz ne yapacaklardı,
sağolunuz, çok teşekkür ederiz size, haydi hep birlikte eğlenme zamanı,dedi....ve şöyle bir silkindikten sonra elindeki çıngırağı salladı...haydi eğlenme zamanı...eğlenme zamanı, dans başlasın...hah hah hah hah...
bu karşılamadan o kadar çok hoşlanmışlardı ki bebek kar taneleri,mutlu mutlu dans etmekten içleri ısındı, öyle çok ısındı ki konuk oldukları yerlere birer damla olarak gittiler ve can verdiler, ağaçların, çiçeklerin, kuruyan tenlerini yumuşatıp, toprak ananın umutlarını dirilttiler, balıklarla suda baloncuklar yapıp, suyun üzerinde kaydılar, kuşlarla cıvıldaştılar, çocukların avuçlarında kar topu olarak, kardan adam olarak oyun oynadılar...sarı-siyah arıcığın kanatlarında en uzaktaki çiçek tarlalarına kadar gidip, pıt diye hepsinin üzerine konup, merhaba, dediler, merhaba...biz geldik...
yoruldular tabii, bütün gün dans edip oyun oynamaktan ve ....
bir daha ki buluşmaya kadar, dediler, bir daha ki buluşmaya kadar, hoşçakalınız, mutlu kalınız, dediler ve geçirdikleri eğlenceli zamanların tadına vararak, mutluluktan yorgun düşerek konuk oldukları yerde kıvrılıp bir köşede öylece uyuya kaldılar...bu masalı dinlemekten keyif alan bebekler de renkli rüyalara dalıp mışıl mışıl uyumaya başladılar...
...ve kapının önünde el ele tutuşan bebek kar taneleri mutlulukla gülümseyen kardeşlerine ve annelerine bakıp hep bir ağızdan “hazırız” diye bağırdılar. öyle bir bağırdılar ki, anne kar tanesi sıçradı...ayağı kaydı, öne doğru gitti- geldi, rüzgarda sallanan yeşil bir yaprak gibi, öyle bir sarsıldı ki, hani neredeyse dışarıya uçacaktı...bıııırrrrr, dışarısı ne kadar da soğuk bugün, dedi, ve vücudunun bu kadar sarsılmasına ve tekrar dengeyi bulmasına “hah hah hah hah, az daha düşecektim” dedi ve bir kahkaha attı...
bu durumu gören bebek kar taneleri hep bir ağızdan kahkahalarla gülmeye başladılar. anneleri yeni bir oyun oynatacaktı herhalde onlara..bıııırrrr dediler hep birlikte..bırrr ... bırrr...gülüyor, mırıldanıyor ve vucütlarını öne arkaya sallamaya, ahh sanki düşecekmiş gibi irkiliyorlardı... annelerini taklit etmekten öyle çok hoşlanmışlardı ki, yüzlerine al al renk gelmişti.
anne kar tanesi, hepsini uyandırıp uyandırmadığını son bir kere kontrol ettikten sonra “el ele tutuşmayanlarımız var, haydi el ele tutuşalım bebeklerim” diyerek, tatlı yumuşacık sesiyle bebek kar tanelerine sesleniyordu.
hemen hemen bir yıldır bu anı bekliyorlardı. toprağa, balığa, çiçeklere, ağaçlara su verme zamanı gelmişti. artık hepsi özgür olacaklardı.
“bebeklerim, mutlu kar tanelerim...bir yıldır pembe-beyaz pamuk yataklarınızda, şeffaf örtünüzün altında uyuyorsunuz. yeryüzünde bizi bekleyen, bizi evlerine konuk etmek isteyen dostlarımız var ve onlar bizi öyle sabırsızlıkla bekliyorlar ki, geldiğimizi görünce sevinçten ne yapacaklarını şaşıracaklar...vakit geldi, şimdi el ele tutuşarak, hep birlikte aşağıya ineceğiz. siz bugün, özgür olmanın tadına varacaksınız.öyle keyifli olacaksınız ki içiniz ısınacak ve bir damla kar tanesi olarak soğuktan teni kurumuş bir ağaç gözdesiyle karşılaştığınızda onun tenini yumuşatacak, canı sıkılmış suda öylece kıvrıla kıvrıla dolaşan mavi-sarı balığa can verecek, kar tanesi olarak yanına geldiğinizi görünce sizinle oynamaya başlayacak ve o eski can sıkıntısının yerini oyun oynama keyfi alacaktır.
çatlamış ellerine , yüzüne bakarak yolumuzu gözleyen toprak ana, bizim kendisine doğru geldiğimizi görünce önce minik tohumları, sonra çiçekleri ve kuşları, üzerinden geçmekte olana çocukları bu durumdan haberdar edecek ve mutlu mutlu bize gülümseyecektir. haydi bebek kar tanelerim benim, ben üç dediğimde hep birlikte gülümseyerek aşağıya atlayalım, bir daha ki sene tekrar buluşmak üzere ayrılalım” diyen anne kar tanesi mutluluk göz yaşlarını silerek “bir-iki ve üç” dediğinde, sıradaki ilk kar tanesi kapıdan adımını atıp, aşağıya inmekten ürtktü önce. salına salına inecekti halbuki. misss gibi özgürlük havası alacak, denizin-gölün-ırmağın-mavisiyle buluşacaktı. heyecanlandı bunları düşününce. kimbilir kime merhaba diyecekti. denizde, mavi suların berraklığında kıvrıla kıvrıla yüzen sarı çizgili balığa mı, yoksa siyah, parlak gagasındaki mamayı bebeğine götürmeye hazırlanan açtığında kocaman olan siyah-beyaz kanatları parlak, pençeleri merhaba der gibi gergin ve nazik anne kuşa mı? Yoksa mini mini pisi kediye mi? bu sırada arkasında birikmiş kalabalığa takıldı gözleri ve adımını attı...
iri mavi gözleriyle pencereden dışarıya bakmakta olan çocuk, mavi-sarı balık, toprak ana, ağaçlar, bebeğine mama götürmekte olan anne kuşlar, öyle heyecanlandılar ki gördükleri karşısında sanki pamuk tarlası şöyle bir silkinmiş ve başlarına iri taneler göndermişti...oysa ki gelenler, bir yıldır yolunu gözledikleri bebek kar taneleriydi...özgürlüğün tadına varmış ve bunun keyfini yaşamakta olan bebek kar taneleri...
bir süre sonra, yine aynı pembe-beyaz yataklarında buluşacaklarını, şeffaf örtülerinin altında yatacaklarını ve kardeşleriyle tekrar buluşacaklarını düşünüp, el çırpıp, dans ederek sevinçli şarkılar söyleyerek konuk olacakları davetli oldukları yerlere ulaşmaya çalışan bebek kar taneleri...
hoş geldiniz bebek kar taneleri, sefalar getirdiniz, mutlu ettiniz bizi dedi, iri çınar, gür sesiyle, ne zamandır bugünü bekliyorduk, çok ama çok sevindik geldiğinize, iyi ki geldiniz, iyi ki varsınız, siz olmasanız kim bizim kuruyan tenimizi yumuşatacak, bir damlacık su verecek, kim çocuklarımıza çılgınlar gibi etrafımızda dolaşarak kar topu oynatacak,kızakla kaydıracak, anne kuşların bebek kuşlarına gagalarında billur bir tane götürmesini sağlayacaktı ,ya balıklar, sudaki baloncuklarla oynamaktan sarhoş oldular, ya topraktaki karıncalar, ya onlar ne yapacaklardı,şimdiden su saklamazlarsa yazın susuz ne yapacaklardı,
sağolunuz, çok teşekkür ederiz size, haydi hep birlikte eğlenme zamanı,dedi....ve şöyle bir silkindikten sonra elindeki çıngırağı salladı...haydi eğlenme zamanı...eğlenme zamanı, dans başlasın...hah hah hah hah...
bu karşılamadan o kadar çok hoşlanmışlardı ki bebek kar taneleri,mutlu mutlu dans etmekten içleri ısındı, öyle çok ısındı ki konuk oldukları yerlere birer damla olarak gittiler ve can verdiler, ağaçların, çiçeklerin, kuruyan tenlerini yumuşatıp, toprak ananın umutlarını dirilttiler, balıklarla suda baloncuklar yapıp, suyun üzerinde kaydılar, kuşlarla cıvıldaştılar, çocukların avuçlarında kar topu olarak, kardan adam olarak oyun oynadılar...sarı-siyah arıcığın kanatlarında en uzaktaki çiçek tarlalarına kadar gidip, pıt diye hepsinin üzerine konup, merhaba, dediler, merhaba...biz geldik...
yoruldular tabii, bütün gün dans edip oyun oynamaktan ve ....
bir daha ki buluşmaya kadar, dediler, bir daha ki buluşmaya kadar, hoşçakalınız, mutlu kalınız, dediler ve geçirdikleri eğlenceli zamanların tadına vararak, mutluluktan yorgun düşerek konuk oldukları yerde kıvrılıp bir köşede öylece uyuya kaldılar...bu masalı dinlemekten keyif alan bebekler de renkli rüyalara dalıp mışıl mışıl uyumaya başladılar...
AŞK YENİDEN
Aşk yeniden
Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden
Rüzgârlı bir akşam vakti
Aşk yeniden
Karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden
Ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden
Kumsalların deliliği
Aşk yeniden
Bir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyor
Aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken
Gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden
Bitti artık bu son derken
Aşk yeniden
Aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden
Rüya gibi bir yaz geçerken
Aşk yeniden
Unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden
Hem tanıdık, hem yepyeni
Aşk yeniden
Kendini yarattı kendinden
Murathan Mungan
Akdenizin tuzu gibi
Aşk yeniden
Rüzgârlı bir akşam vakti
Aşk yeniden
Karanlıkta bir gül açarken
Aşk yeniden
Ürperen sahiller gibi
Aşk yeniden
Kumsalların deliliği
Aşk yeniden
Bir masal gibi gülümserken
Gözlerim doluyor
Aşkımın şiddetinden
Ağlamak istiyorum
Yıldızlar tutuşurken
Gecelerin şehvetinden
Kendimden taşıyorum
Aşk yeniden
Bitti artık bu son derken
Aşk yeniden
Aynı sularda yüzerken
Aşk yeniden
Rüya gibi bir yaz geçerken
Aşk yeniden
Unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden
Hem tanıdık, hem yepyeni
Aşk yeniden
Kendini yarattı kendinden
Murathan Mungan
3 Ocak 2008 Perşembe
“seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum”
yaşama yuklediğiniz anlam, yaşamın kıyısında geçirilen 40 güne ait geçen tüm saniyeler toplamında artık eskisinden çok farklılaşmıştır.bir nefestir artık yaşam, alınan, verilip verilmeyeceği belirsiz geçen günlerdir...
zamanından çok önce dünyaya gözlerini açan bebeğiniz, pembiş burnunu, kırılgan minicik boynunu annesinin koynuna sokamadan, onun mis kokusunu içine çekemeden, pembe, mavi, beyaz önlüklü daha önce sesini hiç duymadığı insanların,ışıkların, kabloların, hortumların arasında şaşkınlık içinde yapayalnızdır artık...
ve yaşamın kıyısında geçirilecek günler başlamıştır...yaşama tutunmaya çalışacak, mücadele edecektir bir kez daha nefes alıp vermek için...
seni 10.günün sonunda kucağıma alabileceğim söylendiğinde sana yukarıda dizelerini yazdığım bu şarkıyı söyledim, günlerce...sana geldiğim her süt saatinde, her karşılaşmamızda ağladığını hiç duymadım bebeğim, neden diye hemşire ablalara sorduğumda, merak etme annesi, ağlamaz o, seni çok özlemiştir, senin sıcaklığın, yumuşacık şarkıların ona nasıl moral veriyor tahmin edemezsin, sen gelmeye, şarkı söylemeye , onu okşamaya devam et, bak yaşama nasıl daha fazla bağlanacak, demişlerdi... nasıl gelmezdim? Seni görmeden geçen süt saatlerinde o boşluk duygusu, koca bir hiçlik....
seni görmek kadar heyecan verici başka birşey olabilir miydi? Bu mümkün müydü?
Irmak, diğer adlarıyla, benim aşkım, benim balım, benim pembişim, kara kaşlı erik gözlü kızım benim...:) bizden ayrı geçirdiğin günler çok gerilerde kaldı, anneciğim,
Artık yürüyor, koşuyor, konuşuyorsun...”bana hiç bak değil , baba” derken, “ben kendim yiyeceğim” derken, arabaya biner binmez “müzik aç baba, müzik aç, müzik baba, müzik...” “yadyo” açılıncaya kadar tekrarlarken, düştüğünde “ anne ben düştüm”, güldüğünde hemen arkasından “ben güldüm, anne, ben güldüm”, “yattığında “anne ben yattım” ya da “bana şaka yapma baba, şaka yoook” derken.... sen bizi hep güldürüyorsun bebişim... allah da seni her zaman güldürsün...:) güler yüzünde minik inci taneleri hiç olmasın anneciğim...
İyi ki doğdun pembişim, iyi ki varsın...minik bebek kuşum benim... :)
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum”
yaşama yuklediğiniz anlam, yaşamın kıyısında geçirilen 40 güne ait geçen tüm saniyeler toplamında artık eskisinden çok farklılaşmıştır.bir nefestir artık yaşam, alınan, verilip verilmeyeceği belirsiz geçen günlerdir...
zamanından çok önce dünyaya gözlerini açan bebeğiniz, pembiş burnunu, kırılgan minicik boynunu annesinin koynuna sokamadan, onun mis kokusunu içine çekemeden, pembe, mavi, beyaz önlüklü daha önce sesini hiç duymadığı insanların,ışıkların, kabloların, hortumların arasında şaşkınlık içinde yapayalnızdır artık...
ve yaşamın kıyısında geçirilecek günler başlamıştır...yaşama tutunmaya çalışacak, mücadele edecektir bir kez daha nefes alıp vermek için...
seni 10.günün sonunda kucağıma alabileceğim söylendiğinde sana yukarıda dizelerini yazdığım bu şarkıyı söyledim, günlerce...sana geldiğim her süt saatinde, her karşılaşmamızda ağladığını hiç duymadım bebeğim, neden diye hemşire ablalara sorduğumda, merak etme annesi, ağlamaz o, seni çok özlemiştir, senin sıcaklığın, yumuşacık şarkıların ona nasıl moral veriyor tahmin edemezsin, sen gelmeye, şarkı söylemeye , onu okşamaya devam et, bak yaşama nasıl daha fazla bağlanacak, demişlerdi... nasıl gelmezdim? Seni görmeden geçen süt saatlerinde o boşluk duygusu, koca bir hiçlik....
seni görmek kadar heyecan verici başka birşey olabilir miydi? Bu mümkün müydü?
Irmak, diğer adlarıyla, benim aşkım, benim balım, benim pembişim, kara kaşlı erik gözlü kızım benim...:) bizden ayrı geçirdiğin günler çok gerilerde kaldı, anneciğim,
Artık yürüyor, koşuyor, konuşuyorsun...”bana hiç bak değil , baba” derken, “ben kendim yiyeceğim” derken, arabaya biner binmez “müzik aç baba, müzik aç, müzik baba, müzik...” “yadyo” açılıncaya kadar tekrarlarken, düştüğünde “ anne ben düştüm”, güldüğünde hemen arkasından “ben güldüm, anne, ben güldüm”, “yattığında “anne ben yattım” ya da “bana şaka yapma baba, şaka yoook” derken.... sen bizi hep güldürüyorsun bebişim... allah da seni her zaman güldürsün...:) güler yüzünde minik inci taneleri hiç olmasın anneciğim...
İyi ki doğdun pembişim, iyi ki varsın...minik bebek kuşum benim... :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)